İstanbul

Adana'dan, koskoca dipsiz yalnızlığımdan merhabalar. Koca şehir üzerime çöktü sanki. Yurt odasında tek başımayım. Canımın canları evlerine döndü. Bense bölünen sınav takvimim yüzünden işte buradayım. Bomboş, canlarımın kahkahalarıyla dolu bu kuytu odada. Oysa her şey nasıl neşeliydi iki gün önce. Sınavlarımızın bittiği gün biz üç deli (piquitte, twin, me) atladık uçağa İstanbul'a doğru yola koyulduk. İçimizde koskoca bir heyecan, ne yaptığımızı bilmeden düştük yollara. Sabah karşı İstanbul'a vardık. Bizim kızların sevdicekleri, tuttukları evin sokağında karşıladılar bizi. Ev olduğu iddia edilen bir ahıra geldik . Gecesi 150 tlye hem de! O gece orada konakladıktan sonra sabah topladık eşyaları o çöplükten mikrop kapmadan attık kendimizi sokaklara... Nereye gideceğimiz hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu. İstanbul sokaklarına korkusuzca atılmıştık. Çünkü orası İstanbul'du. Arayan herkes kendinden bir şeyler bulabilirdi, yahut kendine bir şeyler. Koca şehir kimleri kimleri kucaklamıştı kim bilir! Biz 5 minnoşu mu taşıyamayacaktı? Derken buluverdik en güzelinden 4+1, Şişli semalarında bir ev. Koca koca pencerelerinden İstanbul'u izledik; uzun uzun. Bir çok hayal bıraktık o koca pencereye.




Sonra attık kendimizi o uçsuz bucaksız sokaklara. Bir yığın insan, bir yığın yaşanmışlık. Bir kısmını yazabilmiş tarih yalnızca. Pekii o sokaklarda yitip giden masallar? Koca şehir bunu nasıl taşır?




Her taşı yaşanmışlık kokan bu ''şehir gibi şehre'' gidince; yeni yetme binacıkları neden sevmediğimi anladım. Bir taş parçasını bile değerli kılan; üzerindeki ayak izleriymiş meğer. Sırf bu yüzden bir sahaf bulduk yol kenarında ve kim bilir kimlerin parmak uçlarının seviştiği kitapların yapraklarında gezindi ellerimiz.


Plakların üzerine sinmiş koca şehrin sevinci, umudu, post modern tarihinin bütün hatıraları.

İlk gün gezmekten harap olduktan sonra vakitlice yuvamıza dönüp; yumuşuk yumuşuk uyuduk. Diğer gün öğlene kadar popomuzu yaydık. Bu sefer İstiklal'de sabahlamaya niyetliydik! Mümkün olan maksimum enerjiyi depolayıp attık kendimizi yine sokaklara.




Pinquitte'nin ukulele aşkı bizi bir güzel anıya getiriverdi.



Biz bu güzel rengarenk ukuleleleri bulduk diye sevinirken, asıl hazineyi görmemişiz. Harikulade iki insan tanıma şerefine erişmişiz de; haberimiz yokmuş. Kır saçlı yakışıklı bay; Marmara Üniversitesi'nde Keman eğitmeniymiş .



Nezaket ne hoş şey! Biz naçizane misafirlerine o kadife sesi, şiir gibi kemanıyla bir müzik ziyafeti verdi. Velhasıl kelam şanslı minnoşlarız :)



Anlayacağınız biz üç minnoş, bu şehre çok yakıştırdık küçük hayallerimizi.


 Hayaller falan tamam da hava kararıyor; beş genç ne yapsak sahi ? 
''Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik.''


Ardından Thales Rock diye bir mekanda kendimizi bulduk.


bkz: kendim ve ben asdfkjasşliaş... Twin temalı.


Hemen sonra, alkolün de etkisiyle kendimizi bulduğumuz gibi kaybettik.


Bir kaç yüz kare bıraktık.


Tabii sonra da attık kendimizi İndigo'ya, sabahlara kadar tepindik a dostlar!
Sabaha karşı 5 sularında bir eloktro gitarın sesine kapıldık, gidiverdik oradan da. Harika bir insan daha tanıdık bu sokaklarda. Blues çalan bir sokak çalgıcısı , etrafına bağdaş kuran beş velet. Hayatımın en harika gecesiydi kuşkusuz.


Gün yeniden aydı. Nasıl oldu bilmiyorum, gözümü evde açtım. Topladım tası tarağı o günü de tarih günü ilan ettim. Tuttum piquittenin saçından, bindirdim zaman makinesine! Nekrokrasi dümende, biz güvertede; uçuverdik Bizans ile Osmanlı arasındaki o ince çizgiye.



Sant Antonio Kilisesi'nde kılışeli kareler.



Where is cultan ahmaiiiit?????







Topkapı Sarayı bkz: 1. Sıla Sultan alksaşldjşla










Saraylı kedi, asaleti var.



















Has bahçenin gülü.



Nekrokrasi bizi Taksimde indir kank.


Günün çılgın içmelerle nihayetlenen gecesinin sonunda 2sularında yine sanata boğulduk; fotoğrafta gördüğünüz sokak sanatçısı sayesinde. Ben de dedim ki bana bu kadar kültür yeter. Gidip de Adana'ya azıcık yozlaşayım! Atladığım gibi uçağa 8 de yalnızlığıma geldim. 

Arkamda bir sürü gülücüklü kare ve özlenecek anı bıraktım. Bir buruk şimdi buralar. Hiç böyle olmamıştı. Geçen sene; bu güzel insanları tanımadan, bu kadar gezip görmeden, yalnızlığım kalabalık gelirdi bana. Şimdi koskoca şehirde bir ben kalmışım gibi. Sevdiğim onca insan ve benden bir parçayı İstanbul'da unuttum. Babam da dedi ki ''o zaman al on beş günde topla gel parçalarını. Kızımı tam gönderdim tam istiyorum'' dedi. Bu da buradan duyurduğum bir müjdedir. Şu an yerine ulaştı sanıyorum. 

xoxo

Sabrina



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Bu Kerem Yahu?

Savaş Satış

Kerem Özdoğan Konulu Teşekkür