Mersin

Hoş geldiniz güzel Mersinimize! Burası benim büyüdüğüm şehir ve doğruluğundan pek emin olamadığım bazı istatistiksel verilere göre Türkiye'nin yıl boyu en çok güneş alan kenti. Yılın 300 günü güneşli geçer burada. Ben de bu yüzden güneş enerjisi ile çalışıyorum öyle ki İzmir'in güneşi dahi kafi gelmedi bana. 
Güneşine hasret kaldığım şehrime dönüşümün birinci yılında Mersin'i kaleme almak istedim. Yetişkinliğimde şehirden aldığım hazzı, iyi kötü gözlemlerimi okunabilir bir metin haline getirmek faydalı olacaktır. Oysa ergenliğimde bir an önce kaçıp kurtulmak isterdim bu şehirden. Yapacak hiçbir şey bulamazdım. Fantastik kitaplar ve filmlerin içinde yaşayan bir çocuk için fazla sönüktü tabii. Öyle yetmiyordu ki bu şehir; bir gece yarısı ıssız Mersin sokaklarında eski arkadaşım Mel ile tavşan kovaladığımızı hatırlıyorum. Bir maceraya yelken açarız tavşancık sayesinde, belki bizi büyülü bir diyara bile götürür diye umuyorduk. Neyse ki başımıza bir iş gelmemiş... Şimdilerde ise Mersin'den tat almak için rutinlerim var çünkü ne zamandır tavşan çıkmıyor karşıma.


Her Çarşamba Başka Sinema!


Ülkemizde vizyona girmeyen ''alternatif'' filmleri gösterime koyan Başka Sinema'yı muhakkak duymuşsunuzdur. Kendimi az çok sinema sever olarak tanımlamamda bir sakınca yok sanırım. Bu sebeple Mersin'de Başka Sinema'nın varlığı pandemiye kadar hayatıma renk kattı. Mersin Saya Park'ta her çarşamba yapılıyordu bu etkinlik. Son zamanlarda izlediğim en iyi iki filmi bu sayede izledim. Bir tanesi yukarıda da bir karesini paylaştığım I Lost My Body filmi diğeri ise The Farewell. I Lost My Body ile ilgili çok sevdiğim bir blog yazısını da ŞURAYA bırakıyorum. Şiddetle izlemenizi, izledikten sonra da ekteki yazıyı okumanızı tavsiye ederim.

Eski Mersin'i Daha Sık Ziyaret Et!


İnsanlar son on yıldır Mersin'in batısına yığıldılar. Yeni kentleşen Batı Mersin'e nazaran korunamamış olsa da bir dokusu ve ruhu olan eski Mersin bana iyi geliyor. Bir zamanlar bu şehrin bir tramvay hattının olduğunu hayal etmek, o eski sokaklarda yürümek keyifli. Eski rum konakları ve kiliseler bilhassa detaylı ve tek tek incelenmesi gereken yapılar. Yukarıda görmüş olduğunuz ise Eski Mersin'de, eski bir konakta açılan yeni bir makarnacı. Fiyat performans olarak şehrinin kalanına açık ara fark atar. 

Beş Dakikada Zaman Yolculuğu!


Mersin'in 9000 yıllık bir tarihi olduğunu biliyor muydunuz? ''Çocukluğumun geçtiği ev, 9000 yıllık Yumuktepe Höyüğü'nün yanı başındaydı. Bisikletime atlar, etrafını defalarca turlardım, çam ağaçları arasındaki tepeceğin.'' diyor Umut Çor Kilikya'dan Mersin'e adlı kitabının ön sözünde. Mersin ve tarih ilişkisini sade, güzel ve gerçekçi özetliyor bu cümleler. Mersin büyük bir tarihin içinde yaşayan yeni bir kent diyebiliriz. Yukarıda gördüğünüz görsel Mersin Viranşehir'den, şehrin içinden. Ay yüzeyindeki büyük bir kratere adı verilen antik gök bilimci Aratos da buralı üstelik. Soloili yahut yeni adıyla Solili. Böyle hikayeler beni hep çok heyecanlandırmıştır. Şehrin keşmekeşinden beş dakikada sıyrılıp antik çağa uzanabilmek büyük lüks doğrusu. Bu lüksü elimden geldiğince kullanmaya çalışıyorum. Yıllar bana kendi büyülü dünyamızı yaratmamız gerektiğini öğretti sanırım, bakıp da görebilmeyi.

MERSİN DOB


Mersin'de tiyatronun eksikliğini devlet opera ve balesi kapatıyor diyebilirim. Bu sene Frida, Aşk İksiri ve Hamlet olmak üzere üç muhteşem temsil görme fırsatım oldu. Adeta büyülendim. Şehrin sanat açığını tek koldan bütün özverileriyle kapatmaya çalışan Mersin DOB ekibini tebrik ediyorum. Zira Neşet Ertaş Türküleri Senfonisi'nde Türk Tenor Bülent Bezdüz'ün Dertli Yoldaş performansı muazzamdı, ara sıra hala Youtube'den açar dinlerim. ŞURAYA bırakıyorum. Ekleyenin elleri dert görmesin.

YÜZ!


Mersin bir deniz kenti olmasına rağmen talihsiz şehir planlaması yüzünden merkezdeki doğal plajlarını kaybetmiş. Onlarca yıllık rant savaşlarında gözlerinden kaçırdıkları birkaç yer var tabii. Bunlardan bir tanesi eski Vakıf Teras'ın tam önünde kalıyor. Patika diyebileceğimiz bir yoldan inip güzel bir plaja ulaşıyoruz. Akşam saatlerinde tam bir facia. Haremlik selamlık şeklinde denize giren insanların istilasında olan plajda o saatlerde bikini ile denize girmek mümkün değil. Sabah altı sularında ise emekli amcalar ve teyzelerle muazzam bir deniz keyfi mümkün. Yanında 'eskiden buralar hep portakal bahçesiydi' geyiği de bedava. 
Mersin'in ilk plajı imiş burası; Fener Plajı. Yüzmeyi öğrendiğim, ilk kulaçlarımı attığım Vakıf Teras ise TSK'ya ait artık. Üzüldüm mü bilmiyorum, derim kalınlaştı artık bu ülkede. Plajda gördüğüm çevre kirliliği ise kelimelere sığmayacak.


Bazen düşünüyorum belediye ne işe yarar, Mersin Tema Vakfı'nda emekli öğretmenler çay, kahve içmekten başka bir şey yapıyorlar mı diye...

Kilise Konserleri


Mersin Devlet Operası sanatçıları ile düzenlenen bu konserler ayda bir tarihi Katolik Kilisesi'nde yapılıyor. Tarihin sanat ile buluştuğu bu konserler meditasyon etkisi yaratıyor. Bu uzun yolda ruhumuza böyle molalar vermenin faydası olduğu kanaatindeyim.

Şehirden Uzaklaş!


Mersin'in en güzel yanlarından biri de çok yol gitmeden doğaya kavuşabilmek. Bu deyiş de ne tuhaf sanki doğanın bir parçası değilmişiz gibi... Diyeceğim o ki şehir merkezinden kuzeye doğru yarım saat tırmandıktan sonra Mersin Kent Ormanı sizi bekliyor olacak. Antik şehir kalıntıları üzerinde bir çam ormanı burası. Babam her büyük sınav öncesi bol oksijen almam için getirirdi beni buraya. Şimdi ise vakit buldukça kaçma sözüm var kendime. Yine şehir merkezinden yarım saat batıya gidecek olursanız bu sefer de denize nazır bir çamlık karşılayacak sizi; Erdemli Çamlığı. Sağım solum önüm arkam güzellik anlayacağınız.

Mersin'i keşfetmemde çoğu zaman bana rehber olan papilon'a sevgilerimle. ŞURADAN da onu okuyabiliyoruz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kim Bu Kerem Yahu?

Savaş Satış

Kerem Özdoğan Konulu Teşekkür